25 Aralık 2010 Cumartesi

Noel baba kadar basiniza tas dussun.! [ Noel, christmass nedir bilmeyenlere]



Aranizda hala christmas, noel denilen seyin 31 aralikta kutlandigini zanneden elit-i iftiharlarimiz varmis. Hooo hooo hoooo diye gulmek istiyorum simdi onlara ben :) Biz bunlara kendini modern ve kulturlu göstermeye calisan aslinda özunde hic bir kot bilmeyen sosyete pazari ezikleri de diyebiliriz. Afedersiniz ama siz 1 ocakta "mutlu noeller" diye haykirdiginizda gavurlar size kiclariyla guluyor.. Bu konuda onlari destekliyorum, cunku sonuna kadar hakediyorsunuz siz bu muameleyi. Neymis efendim Turkiye'nin kulturu genismis, degiskenmis, geliskenmis. Gecin bunlari anam babam. Adi ustunde kristmis (krist= hristiyan), hala anlamakta gucluk ceken zIndIklar var.. Onlar icin ufak bir aciklama yapayimda sevab haneme arti puan kazandirmis olayim.
Sag omzumdaki melek, yaz kizim..




Öncelikle bilinmesi gereken en önemli nokta Noel 24-25 aralikta kutlanir, kesinlikle ama kesinlike 31 aralikta degil. Hristiyanlarin kutladigi dini veya evrensel bir bayramdir. Hristiyanlar tarafindan mesih olarak kabul edilen Hz. İsa'nin dogum gününün geleneksel olarak kutlandigi yillik tatildir. Noel’de, İsa'nin dogum günü kutlamasiyla birlikte cesitli âdetlerler de yerine getirilir. Nedir bunlar: noel agaclari suslemek, hediyelesmek (paketler 25 aralikta acilir), hindi-domuz (simgesel yemekleri), noel baba objeleri vs.

Ve bu objeler 25 aralik sonrasi kaldirilir, yerine parti susleri, havai fisekler kukuletalar alinir.. Iste bizim de yapmamis gereken tam da bu. Elbette yeni yili coskuyla kutlamak biz muslumanlarinda hakki ama bunu noel adi altinda yapmayin gözunu seveyim..Yeniyili kutlamak istiyorsaniz alin balonlarinizi, kukuletalarinizi, duduklerinizi, cekirdeklerinizi kutlayin kardesim. Noel baba ve noel agaclariyla gercekten kendinizi cok komik bir duruma dusuruyorsunuz..




Neden kendi bayramlarimiza gelince bu kadar özen gösterilmez ayrica? Bunun son örneklerini kurban bayraminda yasadik, cocuklarimiza gerek görsel medyada gerek bazi gazetelerde kurbanin bir katliam bir yok edis, hayvanlara yapilan zulüm gibi göstermeye calistilar. Bu sayede dinimizin insanlik adina,yardimlasma adina unutulmusu hatirlatma, dargini baristirma adina öngörduklerini göz ardi etmediler mi?
Peki o cok duyargacli vatandaslarimiz ayni tepkiyi zaten kIt olan agaclarimiz katledilirken neden göstermiyor? Katledilen bu cam agaclari evlere getirilerek daha mi Avrupai olmus olacaklar ya da agacin dibine hazreti isa’nin inmesi bekliyecekler?



Noel baba safsatafasi var bir de, ne yalan söyleyim ben de sevimli buluyorum bu hayal urunu yasli tontonu. Lakin söyle bir sey var ki o da baska bir dinin sembolu olmus biri.sorsaniz bu noel elbiselerini giyenlere,giydirenlere, beklide ne yaptiklarinin ve kime ne amacla hizmet ettiklerinden haberleri bile yoktur..

Bizim öz ve öz olan gercek olan degerlerimiz yok mu.. elbette var ama batili degerler iliklerimize o kadar islemis ki, kendi degerlerini koruyanlara "amele, kiro, eski kafali ve banal" yakistirmalari yapilirken, bati özentileri " modern, cagdas ve kulturlu" kabul ediliyor. Cok sacma..!



Ille de yasli bir tonton simgesi ariyorsaniz kendinize, bizim olmayan noel baba yerine bizim olan Nasreddin Hoca'yi sevin. Onun sevgisini asilayan cocuklariniza ki en azindan bir ise yarasin. Hem guldursun , hem dusundursun minik beyinlerini..

Yillardir Avrupa'da yasadigim icin ister istemez bu adetlerin icine dahil oluyorum. Mesela noel yemeklerine davet edilir giderim, hediyeler alinir bugunde kirmak olmaz alirim.. Kucuk noel baba objeleri hediye edilir geri cevirmem.. Yabanilik yapip yok siz gavursunuz uzak durun benden diyecek halim yok. Memleketimi kötu tanitamam yabancilara..Lakin en azindan Turkiye'de bazi seylere dikkat edelim lutfen. Ne anlama geldigini bilmedigimiz seyleri sahiplenmeden önce bir arastiralim, ögrenelim ona göre yapalim secimlerimizi. Köru körune baglanmayalim baska degerlere.

Ayrica musluman bir ulkede yasiyorsak, turkce konusuyorsak ARTiSTLiK yapmanin alemi yok.. Yeni yilda kurun cilingir sofranizi doyasiya kutlayin.. Noel ve cristmist kelimelerini uzak tutun hanenizden.

iyi haftasonlari herkese. Hepinize cingilbeeeeeennlerimm.

14 Kasım 2010 Pazar

Kuzeyin Venedik'i Stockholm..



Bugun sizlere biraz yasadigimi sehri tanitmak istiyorum.. Ucakta okudugum dergide o kadar guzel anlatmislar ki Stcokholm'u biraz olsun sevmeye basladim buralari..

Aynen aktarıyorum:
Stockholm $u mevsimde soguk olmasina ragmen insanlarin sicakligi ve cana yakinligi ile " kuzeyliler soguktur" söylentisinin cok uzaginda bir görunume sahip. "Cok ada" anlamina gelen Stockholm, 14 farkli ada uzerine kurulmus bir sehir.


Genel olarak hic cekinmeden sehri uc parcaya bölebilirsiniz; su, yesil alan ve yerlesim alanlari.. Suyla bu kadar ic ice oldugu ve bir suru kanali olmasi nedeniyle "Kuzeyin Venedik'i"gibi bir lakabi vardir. Aslinda bu Stcokholm'e haksizlik diye dusuneceksiniz. Cunku burasi Venedik kadar guzel olmasinin yaninda onun sahip olamadigi dinamiklere ve canliliga sahi olan bir dunya kenti.



Arlanda havalimani'a inerken ucagin camindan baktiginizda ise bir masal ulkesi kadar kusursuz derecede yesil ve mavi tonlariyla, kirmizi catilariyla sekerden yapilmis gibi duran bahceli evleri göreceksiniz..
Bu sehri tek sevmedigim yönu kislari cok soguk ve karanlik geciyor olmasi sanirim. Yazlari ise tam aksine gunes batmaz sadece gunduzu yasariz.



En sevdigim yeri ise tarihi semti Gamla Stan ( eski sehir).. Gamla Stan orta cagdan kalma bir yerlesim bölgesi. Stockholm'un kalbi burasi desek yeridir.

I$iltili dukkanlar ...



Alisveris merkezleri...





i$lek caddeler..



Her sey bir adim mesafesinde.. Öncelikle gamla stani yuruyerek kesfetmeniz gerektigini bilmelisiniz. Ama sehirliler gibi yapmanizda mumkun. Burada bisiklet gundelik hayatin vazgecilmezleri arasinda. $ehrin her bir noktasindan bisiklet kiralayarakta geziye cikilabilir. Hem soguk havada isinmak icin , hem de sehri etrafi daha iyi gözetlemek icin yurumek daha sicak bir alternatiftir.


Arnavut kaldirimli tas sokaklar surprizlerle dolu. Özgun cafeler sicak bir mola icin ideal. Stockholm irili ufakli adalari, bir birinden ilginc muzeleri, yesil parkurlari, tasarim magazalari, özgun mimarisiyle kesfedilmeyi bekliyor. "

Daha önceki yazilarimda da Stockholm'dan kareler paylasmistim burda, surda ve orda
ve ahanda burda bulabilirsiniz :)

Bedava rehberiniz de var.. Coluk cocuk gelin gariii.

$imdiden hepinize iyi bayramlar diler, bu guzelim sarkiyi da armagan ederim.. http://fizy.com/#s/1orks8

11 Haziran 2010 Cuma

Kaderim cin mali gibi hep kalitesiz öyku


Ben rotami cizdim bundan böyle.. Rotami tersten cizip dumenime comak sokmaya calisan, kaderimi baltalamaya kalkan sebepler giderek cogalmaya baslasa da sakin kafayla bu imtihanimi vermeye calisacagim.

iyi anda kötu anda hastalikta saglikta, haspalikta ve cakallikta derdime ortak olan siz duyargacli izleklerim az cok bana akil verip destek olmaya calistiniz, beni sevince bogdunuz ama ayni zamanda icime kurt adam dusurdunuz.. Yapmayin etmeyin hemen mayalanirim ben musaitimdir fikir degistirmeye.. Halk arasinda buna saflikta diyorlar, sömur sömurebildigince semir semirebildigince.

Ben yeri geldi denizden sunger cikartip öyle sunger cektim gecmisin penceresine. ama napiyim yine bir ruzgar ufuruyor yine urperiyorum .. Aklim buz gibi yanina kosuyor, yine cok karisiyor.

Netice ne olursa olsun haticeye takilip, gecmise bakip " ah söyle mi yapsaydim, yoksa böyle mi yapsaydim" gibi sorularla beynimi kemirecegimi biliyorum.. Turkiye'ye gitsem isvec'i, Isvec'e dönsem Turkiye'yi özleyecegim.Iki ucu coklu denklem, cebir bilgilerimi unutmusum, silip silip yeniden cözmeye calisiyorum.

Altindan kafes olsa, yalan dunyanin cenneti olsa ne fayda, icine sindiremedikten sonra. Aitsizlik dedikleri olgu bu iste, nereye ait oldugun belli degilken, hic kimse sahiplenmez seni.. Turkiye'de isvecli, isvec'te turk olursun.. Cok acikli konustum be, icime emrah kacmis gibi, kendi kendime aciyasim geldi. Kulaklarim acidi , iskembem yandi.

Kimileri bunu aceleyle verilmis bir karar zannetti ama hayir, gunlerce gecelerce dusundum, icim delik desik oldu. Kevgire döndum..
Buralari sevmiyor degilim, Allah icin yasanilacak yerler. Ama (bir yerde duymustum)hani cok sevdigin bi yemek vardir fakat disin agriyordur, yersen daha cok agritacaktir yiyemezmissin ya. hah iste benim ki de o hesap, bu ulkeyi seviyorum ama disimi agritiyor.

'Bu sehir iyi gelmez bana hemen pan$ehir bulmam gerekir.
Bu mutlulugu aradigim son $ehir. Duyamadim tek bir kelime, bu sensiz ictigim son zehir,
hic bisi gecmedi elime.'


hep dolu verdim bos aldim... Artik hic bi sey bosta kalmasin...



8 Haziran 2010 Salı

Karar Ani.. dum dum dum dum



'Ya$adim ulan dibine kadar' diyebilmek kac kisiye nasip olur acaba?
Veya kac kisi bunu diyebilecek kadar hayatini doyasiya yasamaya calisiyor?
Kacimiz yapmak zorunda olduklarimizi bir kenara birakarak akisina birakabiliyor ki hayati?
Kacimiz risk almayi göze aliyor?
Ve kacimiz mantigini bir kenara birakarak, sadece duygularina kulak verebiliyor?
Zorunluluklar, sorumluluklar, sorunluluklar...
Belimizi büken, sözumuzu kesen, hayallerimize set ceken bi dolu bahanemiz var..
Mazeretimiz var, asabiyiz biz.

Belki de hayatimda ilk kez kendim ve sevdiklerim adina sonunun ne olacagini dusunmeden, bedelinin ne kadar agir olabilecegi ihtimalini göz önunde bulundurmadan bir karar veriyorum... Ben hep fazla mantikli, olgun, cilginliklar yapmayan, ucariliktan uzak, sakin, kendi halinde, ince eleyip sIk dokuyan, her konuda detaylara fazlaca önem veren, örnek bir evlat, örnek bir dost, örnek bir sevgili, örnek bir vatandas oldum, en azindan olmaya calistim. Ama simdi yillarca beynimin komutasinda surdurdugum yasantimi, bu kez onun verdigi komut ve sinyaller olmadan, sadece yuregimin fisiltilarina kulak vererek yönlendirmek icin buyuk bir adim atiyorum..Ve diliyorum ki yuregimin verdigi sufleler hayat denen oyundaki sahnemde benim yuzumu kara cikarmayacak..

Nedenleri, nicinleri, artilari eksileri sorgulamadan sadece istedigim icin dönus tarihi belli olmayan bir bilet aldim ve sanki geri dönmeyecekmisim gibi doldurdum valizlerimi.. Kotami a$mamak icin farkli tarihlerde ucsalar da bir bavul teyzemlere, bir bavul ablamlara, bir bavul kuzene verecegim. Ben gitmeden esyalarim ulasacak evime.. Daha sonra ne yaparim bilinmez ama su an aklimda sadece cooook uzun bir sure memlekette kalmak var, geri dönmeyi dusunmuyorum.. Lakin adaptasyon sorunu yasarsam ve eskiden geride biraktiklarim , simdi geride birakacaklarimdan agir gelmezse bu fikrim degisebilir..
Zamana biraktim her seyi, birakalim kendi halinde demini alsin cay..

Kutumda büyük hissediyorum Hamdi Bey, Varim..! diyesim geldi :p

Bindik bir alamete , gedeyoz kiyamete. amaniinnn.

Gunun anlam ve önemine istinaden illa ki suraya bir TIK layin nüffen. Pisman olmayacaksiniz.

7 Haziran 2010 Pazartesi

Kostümle pirinc mi ayiklayacagiz ?


Millet olarak baskalarinin özel hayatlarini kurcalayip tiftik tiftik etmeye bayiliriz, bundan öturudur ki ulkemizde magazin haberleri, biri bizi gözetliyor, evcilik oyunu vs gibi özel hayatlari desifre eden ya da en azindan bize desifre ediliyormus gibi lanse edilen programlarin reytingleri tavan yapiyor.. Cunku niye merakliyiz, burnumuzu her seye sokmaya bayiliriz.. Özellikle her mahallede en az bir tane bulunan ayakli gazeteler bunu sadece medya aleminde degil, gunluk yasatinlarinda da yakinen takip edip bir cesit hobi haline getirmisler... " aboovv duydunuz mu gizz kilimcinin oglu maho'larin kizini kacirmis, falancanin kiziyla da enistesi ahirda basilmis" gibi diyaloglar taaaaa evvel zamanlardan bugune titizlikle aktarilmaya devam ediyor..

Eeee uzattin artik sadede gel dediginizi duyar gibiyim, kendime kufrettirmeden konunun özune gireyim.. $imdi ben de özunu bugune tasima görevini bir borc edinen yeni nesil bir kusak olarak " abooovv duydunuz mu leeenn , Can Tanriyar, 'Petek sahnedeki gibi seksi, alımlı değildi. Yanımda makyajsız, eşofmanlı, ayağında pufidik terliklerle dolaşıyordu. Bunu hangi erkek kabul eder ki? O zaman da kendimi hep dışarıya attım.' diyip bosanmis, obareeeyy " diye felaket tellaligi yapmak isterdim.. Nitekim ben ne merakli bir insanimdir, ne de dedikodu yapmayi severim.. Magazin haberlerini de kesinlikle izlemem ama bu haberi tesadufen duydugumda aslinda bunun basli basina toplumsal bir sorun oldugu kanaatine vardim.. Petek Dincöz ve Can tanriyar bu duruma sadece bir örnek.

Erkeklerin bir cogu böyle dusunmuyor mu? Kadin dedigin hem hizmetlerini görecek, hem cocuklarina bakacak, hem de suslenip puslenip onlarin cinsel ihtiyaclarina karsilik verecek.. Oh ne ala, erkeklerin bu konudaki dusunceleri bencilce geliyor bana.Kadini dekoratif bir varlik gibi, ya da ne bileyim insan ustu yetenekleri olan bir robot zannediyorlar sanirim.. Petek Dincöz gibi suslenmese bile guzel olan, ve gununun geri kalanini neredeyse hep gece kiyafetleriyle , susuyle pusuyle sahne alirken geciren bir kadin bile bu muameleye magruz kaliyorsa biz ne yapalim?


Tabiki kadin dedigin her zaman kendine bakmali, bakimli olmali ancak hepimizin bir ev hali vardir.. Her gun evde makyajli , gece kiyafetiyle dolasmanin imkani yok.. Topuklu ayakkabilarla yer sildiginizi dusunun, veya gran tuvaletle patates soydugunuzu dusunun.. Mumkun mu böyle bi sey? Önceliginiz guzel bir kadinsa, onu evde pijamayla terlikle görmek sizi hayalkirikligina ugratiyorsa o zaman kadinin uzerindeki yuku hafifletecekseniz.. Ya gidip hizmetci tutacaksaniz ya da kendiniz ev islerine yardim edeceksiniz ki kadin da suslenip puslenmeye gönlunuzu hos etmeye vakit bulabilsin. Ya da önlerine ekmek koymayacagiz, tum gun suslenip ac birakacagiz.. Evlenince kendilerini saliyorlar diyenler, bu birakmisligi biraz da kendilerinde aramali ve beklentileri yalnizca karsi taraftan beklemek yerine kendi adina da özen göstermeli... Ha evlenmeden önce böyle degildi diyenlere sunu söylemeliyim ki , evlenmeden önce o kisinin uzerinde o kadar buyuk sorumlulukta olmuyor, yani bu gevseklikten ziyade sizin yukunuzu sirtlanmasiyla akali bir durum.

Ayrica bana göre bakimliyken karisini esini seven, bakimsizken sirt ceviren bir erkek karsisindaki kadin gercekten o oldugu icin sevmiyor, gözunde yarattigi figürü seviyor demektir. Gercek sevgi böyle olmaz. Beni seven her halimle sevmeli, ki zaten böyle oldugunda icimden gelerek cani gönulden bakarim kendime.. Burda bir esitsizlik söz konusu, ben de kadinin her daim bakimli olmasindan yanayim ama her gun her gun de olmaz ki, kadinin da arada bir esofmanini cekip tv karsisinda yayilmaya, cildini dinlendirmeye hakki var.. lutfen biraz daha anlayis gösterin beyler..! Nihayetinde biz de insaniz robot degil..

Sirf bakimli degilim diye beni bosayacak kocam olacagina yalniz öleyim daha iyi..

Not: her seye ragmen siz yine de ikinci resimdeki hatunu örnek alin kizlar. :)) Ben öyle yapmayi dusunuyorum :p Sacini supurge etmek yaramiyor onlara, böyle trispi gibi olmak gerekiyor demek ki.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Matematiksel olarak degerimiz.


Bir cin atasözu der ki : Dogdugun zaman 1'sin sapsade bir 1.
Zamanla 1'in sagina sifirlar eklersin; diplomalarin olur, unvanlarin, rollerin, rozetlerin olur, evler arabalar alirsin. Bunlarin her biri bir sifirdir ama 1'in sagina eklendikce senin degerin artar. $u hale gelirsin:
100000000....0000000

Butun bu sifirlarin ne zamana kadar degeri vardir? Sen hayatta oldugun surece. Sen öldun 1 gitti,

000000....000 oldu, sifirlarin hic bir anlami kalmadi..

Madem öyle bizim degerimizi arttiran , ama aslinda bizsiz hic bir degeri olmayan seyleri öz varligimizdan ustun tutmaya calismak niye..? Ben dedigimiz seyi olusturan ögelerin yaptirim gucunun artmasiyla, ruhumuzu benligimizi bir kenara atmak, amaclarimiz, unvanlarimiz ve rollerimiz ugruna "ben"'i unutmak neden? En son ne zaman kendiniz icin bi sey yaptiniz mesela, isiniz askiniz icin degil sadece ama sadece sirf hosunuza gidiyor diye ne yaptiniz kendiniz icin?

Bu atasözunu duydugumdan beri bir nevi aydinlanma yasadim denilebilir.. Hepimizde az biraz acitasyon yapma potansiyeli vardir. "benim derdim , senin derdini döver.." , " senin derdin dert midir benim kinin yaninda" , son olarakta " durdurun dunyayi inecek var " diye yakinmalarimiz, veryansin etmelerimiz olmustur.. Hepsinin nedeni ya isimizden dogan sIkIntIlardir, ya ailemizden, ya colugumuz cocugumuzdan, ya sevgilimizden , ya da maddi durumlar yuzundendir.. Bunlardan biri eksilse kafamizi daglara taslara vururuz, karamsarligin dibine dari ekeriz.. Yasama sevinci denen bi sey kalmaz , bunalima gireriz, hayattan tat almayiz, karalar baglariz vs.. Lakin unuttugumuz bir nokta var ; 'biz' kendimiz.. Size egoist olun demiyorum, sadece kendiniz ile sahip olduklariniz arasindaki ayrimin farkina varin, birine verdiginiz degere yogunlasirken , kendinizi yabana atmayin.. hayat cok kisa...

hayatini rutbesini ve unvanlari uzerine kurmus ve belki de kendisi icin hic bir sey yapmamis olan buyuk hukumdar Sultan Suleyman'a bile kalmamis bu dunya, bize mi kalacak..

O yuzden vay efendim isimden kovuldum ne halt edecegim, sevgilimden ayrildim nasil yasayacagim, böyle hayat olmaz olsun triplerine girmeye hic gerek yok.. Tabi ki insanoglu duygulari olan bir yaratiktir uzulur, incinir, örselenir ama bu degerler olmadan önce de nasil ayakta kalabildigini unutmamasi gerekir.. Kendimizi önemsedigimiz ve unutmadigimiz surece degerlerimiz artacaktir..

Mesela hanimlar evlenmeden önce daha bakimli, daha özenlilerken evlendikten sonra evliligin yukledigi sorumluluklar yuzunden saliyorlar kendilerini bakim desen sifir, kilolar almis basini yurumus, her seye karsi isteksizlesmis, kendinden gecmis bir vaziyete burunuyorlar. Sonra erkek kismisi " imzayi atana kadarmis senin kadinligin, gözumu boyamissin, simdi göruyorum gercek yuzunu, yayildin gittin, alan almis satan satmis modundasin " diye veryansin ediyor.. Halbuki bana göre bunun sebebi tamamen psikolojik.. Misal benim buyuk ablamda da ayni sey oldu, evlenmeden önce cillop gibi hatunken simdi kilolu bir o kadar da bakimsiz biri haline dönustu. Niye böyle oldun, niye bakmiyorsun kendime dedigimde. " calisiyorum, eve geliyorum yemek yapiyorum, cocuklarla ilgileniyorum vs derken kendimle ilgilenmeye zamanim olmuyor " diyor. Ne icin, esi cocuklari rahat etsin diye, kariyer yapabilsin diye, evi temiz ve tertipli bir hale getirerek aniden gelen misafirlerine mahcup olmasin diye... halbuki eskisi gibi kendisine baksa hem esi mutlu olurdu , hem de o esim acaba beni eskisi gibi sevmiyor mu, begenmiyor mu diye komplekslere girip moralini bozmamis olurdu. Kendini unutmak diye buna diyorlar sanirim..

Oysa icimizdeki 'ben'i koruyup ona sahip cikmayi basarsak hayat cok daha yasanilabilir bir hal alirdi. belki de mutluluk burda gizlidir kimbilir.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Topuklu ayakkabilar icin de binicilik dersi verilmeli...



Havalarin isinmasiyla birlikte herkesi bir kilo verme telasi sardi.. i$ yerimde herkes rejime basladi, itrim diye garip bi rejim yemegi yiyorlar , göruntusunu görseniz mideniz bulanir. Yal gibi köpegin önune dökseniz o bile yemez. Ablamda gunun bes ögunu lahana corbasi icmeye basladi, Allah'im o nasil bir kokudur yarabbim. lahanayla kerevizin muthis birlesimi. akillara zarar.Ki$in homidi girtlak yerken akillarina gelmiyordu tabi fit görunmek, nasilsa yanlardan pörtleyen göbekleri, pIt pIt yaglari katkat giyilen giyisilerle kamufle etmek mumkundu. Ama simdi tril tril giyinmek istiyor herkes, göruntu kirliligi yapmamak acisindan da zayiflamak sart. neyse ki ben bu gune kadar rejim yapmaya hic ihtiyac duymadim..

I$ zayiflamakla da bitmiyor tabi. Benim kiloyla bir sorunum yok ama 25 yasina merdiven dayamis koskoca bir hatun olarak hala spor ve sala$ giyinmeye devam etmem önemli bir sorun haline geldi... Artik tIfILLIktan cikip kelebege dönusmenin vakti geldi geldi de geciyor bile..

Yasitlarim coluk cocuga karismisken benim hala kinali yapincak modunda erkek fatma gibi ortalikta dolanmam pek yakisik almayacagi icin kezban paristeki gibi köklu bir degisim yapmam gerektigine karar verdim. Tek fark Kezban bu kez Paris'te degil Stockholm'da...



i$e ilk önce en önemli unsurlardan olan topuklu ayakkabilarla basladim.. Maksadim uzun görunmek degil, Allah boy vermis zaten ama gerisini koyurmus, zarafet yok.

Hayatim boyunca at biner gibi topuklu ayakkabiya binip dIgIdIk dIgIdIk yuruyen hatunlara hayranlik duydum..Bu isin binicilik dersi olsa valla kaca olursa olsun hic bakmaz giderdim.Cunku ben topuklu ayakkabiyla yurumeyi hic beceremem, rahatima cok duskunumdur gelemem hic öyle sIkIya... Ayda yilda bir özel gunlerde giydigimde de tökezleye tökezleye yurumekten gecenin irezili konumunu kimselere birakmam ve topuklu ayakkabiyi icat edene en icten sövgulerimi sunmayida ihmal etmem.

Topuklu dediysem öyle 20 cm falan da degil ha, 5-10 cm anca gelir benim ayakkabilar.. Ama ben bu yola bas koydum sarkilara bile konu olan topuk sesini en ritmik sekilde calmayi ögrenicem. Ve ilk defa bu yaz hanim hanimcik bir kiz olucam.

Klasik yöntemlere basvurdum hemen, basimin ustunde kitap tasiyim dedim ama onu da pek becerdigim söylenemez. Kalas gibi yuruyorum mubarek.




Bu elimden dusurmedigim sey de H & M in yeni sezon katalogu, ordaki hatunlara bakip bakip gaza geliyorum.. Hirslanip basariya ulasmanin en iyi yolu , iki hemcinsin bir biriyle iddialasmasi sanirim. Bu yaz icin daha önceden oldugu gibi pantalon falan secmek yerine , cicili bicili elbiseler sectim.


Evrim gecirmeme cok az kaldi blog cok az..

11 Nisan 2010 Pazar

Hangisi daha zor? Kürkcü olmak mi? Tilki olmak mi?


"Kürkçü mü olmak zordur; her gittiğinde geri dönecek olan tilkiyi bekleyen....

tilki mi olmak zordur; her gidişinde aynı yere dönecek olan.. Kürkçü mü daha karaktersizdir; her gelişinde tilkiyi affeden? yoksa tilki midir karaktersiz olan her gidişin sonunda aynı adrese döneceğini bile bile giden !!!!!!...... "
Bu yaziyi bir yerde okudum cok hosuma gitti.
Burda $u hassas cizgiyi unutmamak gerek. kürkcü ya$amini tilkinin geri dönmesine baglami$tir. tilki de ölümünü hediye etmi$tir :)
Halk olarak fabl edebiyatimiz ve te$bih sanatimiz epey geliskin. nedense okurken insan kendi varligina istinaden pay cikariyor..

Biri oturdugu yerde bekliyor, digeri kafasina göre gezip tozuyor. Cani istedigi zaman da geri dönuyor ve kürkcü kayitsiz sartsiz kabul ediyor. Tabi kürkcününde isine geliyordur tilkinin dönusu. Yani arz-talep sorunu, yeter ki cikarlar kesi$mesin. herkesin konu hakkindaki bakis acisi farkli tabi.

Benim algiladigim yöne gelirsek eger; sevgi bir kerecik olsun affedilmeyecek kadar degerli ve bunu bilene vermeli. Vermeyene, yukardaki gibi dönup dolasip dönecegi yer olarak görecegi bir zihniyete hic caba sarfetmemeli. Deger verdigin kadar deger görursun, bi kerelik affedenden ikinci kez de affetmesi istenilebilir.
Tabir-i caizse " Ne ben Sezarim, ne de sen Brütüssün. Ne ben sana kizarim, ne de zatIn zahmet edip bana küssün."
Bilmem anlatabildim mi?

bugünün ertesi,yarinin habercisi.
program belli.
hafta boyunca i$ var;ölmezsek iyi..
Katiksiz bir kayitsizlik var bugün bakislarimda..
Ya umutsuzca saf ya umutsuzca ice kapanik ya da umutsuzca umut dolu ..

Sarba$a sarba$a ayni parca.
Arkamdan konu$ulanlara degilde önumden yiyenlere takmi$ durumdayım.
Allah'im sana geliyorummmm :)