Hissetmenin bu kadar bastırıldığı bir dünyada, her an 'dengeli olmalıyım' endişesini bıraktığım tek yerdi bu blog. (Malum kusursuz olmalıydık, hep mükemmel, eksizsiz.)
Çocukça hayaller kurduğum, kızdığım, hüzünlendiğim, güldüğüm, rahatça saçmaladığım tek yer. İçine yıllarımı sığdırdığım... Geçmişe şöyle bir baktım da , hayatta ne istediğimi çok iyi bildiğimi ve o şekilde yaşamak istediğimi zannediyormuşum.
Ne büyük yanılgı! Zamanla düşüncelerin, inançların, isteklerin o kadar değişip gelişiyor ki; şuan inandığınız doğrular, bir de bakmışsınız bir kaç sene sonra değişmiş.
Kendim olmaktan asla vazgeçmedim lakin ne kadar çok şey öğrendiysem o kadar bilmediğimi farkettim aslında. Hep en başa döndüm yeniden keşfettim.
Mark Manson’ın dediği gibi “yeni birşey öğrendiğimizde yanlıştan doğruya geçmiyoruz, yanlıştan daha az yanlışa geçiyoruz. Hiçbir zaman tam olarak mutlak doğruya erişemeden, hep ona bir adım daha yaklaşma yolundayız.”
Değişimden korkmayın. Kararlarınıza etki eden unsurun korkularınız olmasına izin vermeyin. Bence yaşadığımız hayatı tam bu ince çizgi belirliyor. Ne kadar risk alabilirsiniz? Ne kadar istediğiniz şeylerin peşinden gidebilirsiniz? Kararlarınızı gözden geçirirken gerçekten istediğiniz için mi yoksa korkularınız mı o şekilde karar vermenizi sağlıyor?
Hep o çizginin ortasında yaşamak zorunda değiliz, uçlarda da olabiliriz. Kendimize daha merhametli, daha neşeli, daha empati dolu, huzurlu bir dünya yaratabiliriz.
Dünyanın tüm kötülüklerini biz insanlar yaratıyoruz aslında. Çok kötü çok karanlık insanlar var bu dünyada. Bu düzenin sürmesi için insanlar kitaptan, müzikten, sinemadan, spordan, akıldan, bilimden mahrum bırakılıyor. Denecek ki bütün bunlar gelişmiş ülkeler için geçerli değil, hayır böyle düşünen yanılır. Her yerde muazzam bir geriye düşüş var. Kültür-sanat para getirdiği sürece yaşatılıyor, hem de özenli bir sansür mekanizması işletilerek. Heryerde aynı pespayelik. Sistem, cahil, itaatkar, ahmak insan istiyor ve bunu yaratıyor.
İyiliklerle dünyamızı biraz daha yaşanılabilir kılmak için uğraşanlar, hâlâ birşeylerden utanabilenler de var elbet. İşte onların hatrına, önce kendimizi, sonra her gün bir tanecik insanı mutlu etsek. Minik bir sözle, teşekkürle, tebessümle.. Unutmayın iyilik bulaşıcıdır ve katlanarak artar. Haydi eylem zamanı!
Aslında uykunun tutmadığı bu gece yarısı, buraya geliş nedenim yeni bir post girmek değil, bloğu silmekti. Ergen eLLa’ya göre içindekilerle birlikte patlatmaktı :)
Öyle çok anılar paylaşmışım ki, birgün tekrar hatırlamak istersem diye silmeye kıyamadım, taslak halindeler. Daha da ilerleyen yaşlarımda belki yine hey gidi günler deyip, cahilliğime gülmek istersem diye, yeniden yazıyorum.
Hayat herşeye rağmen güzel ve onunla ilgili keşfedeceğimiz, paylaşabileceğimiz daha çok şey var.
Hayat herşeye rağmen güzel ve onunla ilgili keşfedeceğimiz, paylaşabileceğimiz daha çok şey var.
Sağlıcakla kalın.